Üretimin yeni kurallarını otomasyon ve robotlar belirleyecek
Üretimin yeni kurallarını otomasyon ve robotlar belirleyecek

Dünya sürekli evrim geçiriyor. Bu döngü içinde dünyayı bekleyen yeni dönemin ana motorunu ise endüstriyel otomasyon, robotik ve yapay zeka teknolojileri gibi yüksek katma değere sahip ileri teknoloji alanları ve akıllı sistemler oluşturuyor. 2023 yılında dünyanın en büyük ilk 10 ekonomisinden biri olma hedefine odaklanan Türkiye için de otomasyon ve robot kullanımı artık bir gereklilik haline dönüşmeye başladı. Türkiye’nin geleceğin güçlü sanayi ülkelerinden birisi olması; üretim sistemlerinin değişmesine, akıllı makinelerin artmasına, eğitim sisteminin revize edilmesine ve vasıflı eleman sayısının artmasına bağlı…

Artık günümüzde üretimin kuralları yeniden yazılıyor. “Üründe kalite, üretimde verimlilik” temelinde yükselen yeni dönemin üretim şekli, otomasyon ve robot kullanımını olmazsa olmaz kılıyor. Kaliteyi yakalarken üretim verimliliğini göz ardı etmek de artık günümüz rekabet koşullarında pek de mümkün değil. Bu da seri üretim yapan ya da süreç denetimini uygulayan her sektörü, otomasyona sahip olmaya zorluyor.

Dünyada yeni üretimin vazgeçilmezi haline gelen otomasyonu, Türkiye ne kadar tanıyor ve uyguluyor? Bunun cevabı ne yazık ki pek de memnun edici değil… Yaklaşık 795 milyar dolar tutarındaki gayri safi milli hasılası ile dünyanın en büyük 17. ekonomisi olmasına karşın Türkiye, 150 milyar dolarlık dünya otomasyon pazarında 1 milyar doları bile bulmayan cirosu ile Çin’in lider olduğu listede, ilk 25 ülke içinde yer alamıyor. Gelişmiş ülkelerin gayri safi milli hasılalarının ortalama yüzde 0.5 otomasyonila yüzde 2’si arasında değişen otomasyon pazarı, Türkiye’de 800’de 1’i düzeyinde. Bu durumun sebebini ise otomasyon bütçelerinin hâlâ daha en alt düzey otomasyon çözümlerine ayrılmış olmasından kaynaklanıyor.

Oysa Türk endüstrisinin dünya klasına yükselmesi, dikey entegrasyon olarak adlandırılan ERP sistemleri ile entegrasyonuna, imalat iş zekası/optimizasyon çözümlerinin yaygınlaşmasına, ileri kontrol sistemlerinin kullanımına, PLM ve MES yazılımlarının benimsenmesine bağlı. Öte yandan Türkiye’nin 2023’te dünyanın en güçlü ilk 10 ekonomisinde yer alma gibi güçlü ve iddialı bir hedefi var. Bu hedefin ulaşılabilir hale gelmesindeki en önemli unsurlardan biri de otomasyon sektörünün gelişimi ile doğru orantılı.

Otomasyon sistemlerinin  Türkiye’ye gelişi dünyadaki birçok ülkeye göre 10 yıl kadar geç olsa da otomasyon sektörü az zamanda önemli bir mesafe kaydetti. Ülkemizin son dönemde global pazara açılması, ihracat hacminin, çeşidinin ve bölgelerinin çoğalması otomasyon sektöründeki konumumuzu olumluya çevirdi.

Türkiye otomasyon sektörü bir yandan iç talebe çözüm sunarken, diğer yandan da yurt dışında ihale alan taahhüt firmaları başta olmak üzere yabancı ülkelerdeki projelere otomasyon mühendisliği ve sistem entegrasyonu hizmetleri satıyor. Türkiye’de yaklaşık 200 otomasyon firması var ve bunların bir kısmı ithalat yaparken, diğerleri de mühendislik hizmeti sunuyor. Bunlar içinde dünya otomasyon devlerinin tamamı bulunuyor. Çok azının temsilciler ile faaliyetlerini yürüttüğü sektörde, her geçen gün temsilciler yerini ana firmalara bırakıyor.

69807843 – industrial automation infographic template

Otomasyon, ağaç işleme makineleri sektörü için büyük önem taşıyor

Türkiye’de seviye 2 diye tabir edilen, tesislerin izleme ve otomatik kontrolü düzeyinde otomasyon yatırımları ön planda bulunmakta. Dünyanın gelişmiş olarak adlandırılan pazarlarında bulunan ülkelerde yer alan tesislerde ise artık fabrika seviyesi olan seviye 2’nin daha ötesinde seviye 3 diye tabir edilen, ERP (Yönetim ve Karar Sistemleri) ile fabrikalardaki otomasyon sistemlerinin  (seviye 2) entegrasyonu daha da ön plana çıkmış durumda. Türkiye’de önümüzdeki dönemde mevcut ya da yeni tesislerin yatırımlarında fabrika düzeyinde otomasyon sistemleri ile ERP sistemlerinin entegrasyonuna önem verilmesinin, oldukça kritik ve stratejik bir hamle olacağı tahmin ediliyor. Zira, uluslararası pazarlarda bu yatırımı daha önce hayata geçirmiş olan şirketlere karşı Türk şirketlerinin rekabet gücü, ancak bu şekilde artabilecek. Proses otomasyonu konusunda özellikle yeni enerji üretim tesisleri ve petro-kimya tesislerinde Türkiye de, Avrupa ve Amerika standartlarını yakalamış durumda. Ancak makine otomasyonu için aynı durumdan bahsetmek mümkün değil. Bunda en büyük etkenin Türkiye’de kullanılan makine standartlarının, satıldıkları ülkelerin profilleri, ihtiyaçları ve makine direktifleri konusunda Türkiye’nin henüz Avrupa standartlarına ulaşamamış olması şeklinde değerlendirmek mümkün.

Endüstri 4.0 vizyonunun temelinde, tüm makinelerin birbirleriyle haberleşmesi, bunun yanında da şirketin genel yönetim yazılımıyla haberleşmesi sistemi yer alıyor. Fakat bu hem Türkiye geneli hem de ağaç işleme makineleri sektörü için çok yeni bir konu. Tek başına makine otomasyonunda Türkiye belli bir noktaya gelse de, makinelerin birbiriyle bağlanması konusundaki komple fabrika otomasyonu konusunda yeterince ilerlemiş değil.  Makinelerin birbiriyle haberleşmesi, birbirini koordine etmesi, birbirine ihtiyaçlarını bildirmesi, gelen siparişi-giden malzemeyi kayıt altına alması gibi konularda firmaların yatırımları yeni yeni başlamış durumda. Çok yeni olmasından dolayı da nihai bir hedefe ulaşmış bir firma henüz yok.

Ağaç işleme makineleri sektöründe otomasyon çok gerekli. Çünkü yapılan iş ve işlenen malzemenin değerli olması ve fire vermemek ağaç işleme makineleri sektörü için büyük önem taşıyor. İşçiliğin yoğun olduğu bir üretim alanında, işgücü maliyetini azaltmak, makinelerin enerji sarfiyatını düşürmek, üretimin yapıldığı alanı daraltmak otomasyonu hayata geçirmekle mümkün. Tam otomasyonun kullanılması üretim performansından kapasitesine kadar her aşamaya direkt olumlu etki ediyor.

35390443 – wood-working boring machine under the white

Sektördeki firmalar ekip kurup, zaman ve bütçe ayırmalı

Firmaların bu yatırımlar için özellikle zaman ve bütçe ayırması büyük önem taşıyor. Öte yandan makine otomasyonu yapan firma olmasına rağmen bunu diğer makinelerle haberleştiren portal haline getirecek personel altyapısı, Türkiye’de oldukça yetersiz. Yazılım konusunda donanımlı personelin çok az sayıda olması, firmaların kadrosunda bu tür personeli bulundurmasındaki en büyük engeli oluşturuyor.

Yetkililer bu noktada makine üreticisi firmalara, personel kadrolarına yazılımcıyı mutlaka dahil etmelerini ve Ar-Ge faaliyetlerine daha çok bütçe ayrılmalarını öneriyor. Yazılım ve otomasyon faaliyetlerinin ağaç işleme makineleri sektöründeki firmalar için artık zorunlu olduğunu söyleyen yetkililer, otomasyonla ilgili bir kadro kurarak, müşterilerine komple çözüm üreten firmalar haline gelmelerini tavsiye ediyor. Özellikle sektörde ihracat yapan firmalar için otomasyonun çok daha önemli olduğunu belirten yetkililer, “Yurtdışındaki büyük firmalar tek makine değil, sistem satıyor. Siz de komple çözüm bekleyen müşteriye cevap vermek istiyorsanız otomasyonu mutlaka kullanın. Ligna Fuarı’nda bütün yabancı firmalar Endüstri 4.0 konusuna vurgu yaptı. Sektörün de bu mesajı alması, bunun için emek, zaman ve para harcaması gerekiyor. Yurtdışı elektronik üretirken biz mekanik üretiyorduk, şimdi biz elektronik üretiyoruz ama onlar akıllı makineler üretiyor. Firmalarımızın da yazılım ve otomasyon kullanarak onların seviyelerine erişmesi yetişmesi gerekiyor” diyor.

Robotlar üretimde maliyeti azaltıp verimliliği artırıyor

Robotik teknolojileri başta makine, elektronik ve bilgisayar mühendisliği olmak üzere çok sayıda mühendislik ve bilim dalının bir bileşimi olarak gerçekleştiriliyor. Endüstriyel robotların geliştirilme sebeplerinin başında kirli, tehlikeli ve zor koşullarla karşı karşıya kalan fabrika çalışanlarının çalışma şartlarını iyileştirmek geliyor. Günümüzdeyse bu amacın ilerisine geçilmiş ve artık farklı uygulama çözümleri sunan, üretimde maliyeti azaltan, hızı, verimliliği ve kaliteyi artıran, çok çeşitli pazar ihtiyaçlarının karşılanmasına olanak sağlayan robotlar fabrikalardaki yerini alıyor.

Silikon çiplerin hızlı büyümesi, dijital sensörler ve yüksek bant genişliğindeki iletişim, hem robotları hem de tüm ürünleri geliştiriyor. Robot araştırmalarının başka bir deyişle Ar-Ge’nin kolaylaşması, robotlara yapılan yatırımların artması ve hayal gücünün sınırlarının genişlemesi, beraberinde robotların yeni bir çağa girebilmesinin en önemli sebeplerini oluşturuyor.

Endüstriyel robotların üretimdeki en büyük faydaları, üretimdeki verimliliği ve kaliteyi artırmak. Bununla beraber üretimdeki güvenilirlik ve sürekliliğin sağlanmasının,  işçi sağlığına ve güvenliğine katkıları bulunuyor. Peki böyle bir yatırımın amortisman süresi nedir? Bu sürenin, ilk yatırım maliyeti yüksek gibi görünse de endüstriyel robotların yaptıkları işin işçilik değeri, verimliliği ve kaliteyi bir araya getirip hesapladığında 1 ila 2 yıl arasında olduğu, yetkililer tarafından aktarılıyor.

Dünyada robot sayısı da pazarı da büyüyor

Üretim hatlarının otomasyonu konusunda kullanımı hızla yaygınlaşarak standartlaşan robotik sistemler, yakın gelecekte inşaat, gemi inşa gibi emek yoğun sektörlerde giderek daha da yaygınlaşacak. Bu da, daha az insan emeği ile daha süratli, ekonomik ve verimli projelerin gerçekleştirilmesi anlamına gelecek. Bu bakımdan robotik teknolojileri, üretimde verimliliği ve rekabetçiliği artıran bir faktör olarak öne çıkıyor. Gelişmekte olan ülkelerin rekabetçi güçlerini artırmak için robotik teknolojilerine yönelmelerinin ardındaki temel motivasyonu da bu oluşturuyor.

Uluslararası Robotik Federasyonu (IFR) istatistiklerine göre dünyada 2013 sonu itibariyle 1.3 – 1.6 milyon civarında endüstriyel robot varken, bu sayının 2017 sonuna kadar 1.95 milyona ulaşması bekleniyor. Yine IFR verilerine göre 2011 yılında dünya çapında endüstriyel robot pazarı 8.5 milyar dolarlık bir hacme ulaştı. Yazılım, çevre birimler, sistem mühendisliği ve hizmet kalemleri ile birlikte tüm robotik pazarının hacminin 25.5 milyar dolara ulaşmış olduğu tahmin ediliyor.

Japon hükümeti, ülke çapında robotik piyasasının 2006 yılında 5.2 milyar dolardan 2010 yılında 26 milyar dolara, 2025 yılında ise 70 milyar dolara erişeceğini öngörüyor. 2005 yılı itibariyle 370 bin civarında endüstriyel robotun bulunduğu ülkede, 2007 yılında uygulamaya konulan endüstri yol haritası uyarınca, 2025 yılında 1 milyon endüstriyel robotluk bir sanayi envanteri hedefleniyor. Nitekim dünya çapında robotik pazarının 2018-2020 arasında 100 milyar dolarlık bir hacme ulaşması bekleniyor.

Türkiye dünyada robot kullanımında 17. sırada

Robot ve otomasyon sistemleri, endüstri sektörünün rekabet gücünde kilit rol oynayacak kadar yüksek değere sahip. Robot, montaj / robot sistemleri ve endüstriyel görüntü işleme sistemlerinin daha yoğun kullanılması, üretim maliyetlerinin düşürülmesini ve yüksek kalite standartlarına erişilmesini sağlıyor. Bu nedenle de rekabetçiliklerini artırmak isteyen ülke, sektör ve şirketler, giderek artan oranlarda robotik teknolojilerine yatırım yapıyor. Söz konusu yatırım eğilimi, özellikle gelişmekte olan ülkelerde daha belirgin, zira bu ülkeler gelişmiş ülkelerden teknoloji transferi, lisans altında üretim, ortak geliştirme vb. modellerle ileri teknoloji yatırımı çekmeye çalışıyor.

Dünyadaki robotların yaklaşık yarısı Asya’da, yüzde 32’si Avrupa’da ve yüzde 16’sı Kuzey Amerika’da, yüzde 1’i Avustralya’da ve yüzde 1’i Afrika’da bulunuyor. Dünyadaki robotların yüzde 40’ına sahip olan Japonya, dünyada en çok robota sahip olan ülke konumunda.  Güney Kore ise 2015-2020 arası her eve bir robot sokmaya hazırlanıyor.

Türkiye ise robotik süreç uygulamaları konusunda yolun henüz çok başında. Robotik Federasyonu (IFR) tarafından yayınlanan 2016 yılına ait rapora göre Türkiye, dünyada robot kullanımında 17. sırada yer almasına rağmen üretimde çalışan 10 bin işçi başına düşen robot sayısı oldukça düşük. Dünya ortalaması 70 iken Türkiye’de bu rakam 19. Robotlar en çok taşımada, kaynak işlerinde ve otomotiv sektöründe kullanılıyor. Türkiye’de yaklaşık 7 bin 900 robot olduğu tahmin ediliyor. Türkiye’de robot üretimi ise yok denecek kadar az.

Gelecekte mevcut işlerin yarısını robotlar yapacak

Dünyada dijitalleşme ve robot teknolojisi ile birlikte birçok mesleğin yok olacağına dair hesaplar uzun süredir yapılıyor. Son olarak kapsamlı bir araştırma, aslında tablonun daha ciddi olduğunu ortaya koydu. McKinsey Global Institute’in hazırladığı bir rapora göre, dünyadaki mevcut işlerin neredeyse yarısı 2055 yılına kadar robotlarla yapılacak. Rapora göre, mesleklerin yaklaşık yüzde 60’ı, insanların ürettiği toplam değerin ise yüzde 30’undan fazlası otomasyona gidecek. Türkiye’de ise tam 12 milyon 283 bin kişinin işini, 2055 yılında ya robotlar ya da yapay zeka gibi çeşitli yeni teknolojiler yapacak. Türkiye’deki en büyük 19 sektörü baz alınca ortalama otomasyon potansiyeli ise yüzde 49 düzeyinde.

Otomasyonun verimlilik artışını yılda yüzde 0.8 ila 1.4 artıracağı tahmin ediliyor. Bu verimlilik artışı ve sosyal hayattaki dönüşümü yapabilmek ise eğitimde değişime bağlı durumda. Çünkü yeni mesleklere göre insan yetiştirmek ve beyaz yakaya geçiş şart.

Türkiye’de KOBİ’ler gerekliliğin farkında ancak…

Robotik ve otomasyon, dünyada özellikle gelişmekte olan ülkelerde önemli bir noktaya gelmeye başladı. Bu iki konu da, büyük çaplı fabrikalar olduğu zaman ülkenin gelişmiş ya da gelişmemiş olmasından bağımsız bir şekilde, hem gerekiyor hem de kullanılıyor. İleri bir teknoloji kullanan her uluslararası büyük şirket, dünyanın neresinde olursa olsun robotik ve otomasyonla üretim yapmayı tercih ediyor. Ama tek başına ülke odaklı düşünüldüğünde o ülkenin endüstrisini, hangi büyüklükteki işletmelerden oluştuğunu ele almak gerekiyor.

Gelişmiş ülkelerdeki KOBİ’lerde dahi otomasyonda robotik ihtiyacı oluşmuş durumda. 10 kişinin çalıştığı işletmelerde bile otomasyonun kullanıldığı bu ülkelerde, insan kalitesinin yüksek olması ve dolayısıyla işgücünün vasıfsız işlerde çalışmaması,  standart üretimin artması, ürün kalitesindeki beklentinin yüksek olması gibi nedenlerden ötürü pek çok işte otomasyon ve robot kullanımını gerekli kılıyor. Aksi halde maliyetler artıyor ve istenen kalite tutturulamıyor.

Türkiye’ye baktığımız zaman şirketlerin çok büyük bir kısmının KOBİ’lerden oluştuğunu görüyoruz. Bu KOBİ’lerin de yine büyük bir kısmı son 10 yıldır otomasyon ve robot kullanımındaki gerekliliğin farkında. Önümüzdeki dönemde özellikle yeni nesil yöneticilerle birlikte bu alana yatkınlığın artacağı söylenebilir. Ancak bu noktada karşılaşılan en büyük sorun, açığa çıkacak vasıfsız işgücünün ne olacağı… Türkiye’deki sosyal durum ve işgücü profili bu gelişimin önündeki en büyük etken.

Üretici, sanayici ve devlet birlikte hareket etmeli

Şu anda Türkiye’deki  işgücü fazlası, otomasyon ve robota ilginin önünü kesiyor. Bu noktada topyekün bir harekete ihtiyaç olduğunu söyleyen sektör yetkilileri, “Bir firma robotu üretiyor, bir sanayici de fabrikasını robot ve otomasyonla otomatik hale getiriyor, devletin de bu noktada robotu kullanan firmada hem açığa çıkacak hem de teknolojik donanımı işletecek personele yönelik bir strateji geliştirmesi gerek. Ülkenin eğitim sisteminde vasıfsız işgücüne vasıf kazandırılmasına yönelik devletin çalışma yapması gerekiyor. Robotun bizim yerimize yapacağı işlerden çıkartılıyorsak, robotun yapımındaki işlerde yer almalıyız. Gelişmiş ülkeler bunu başarmışlar. Bu konuda eğitim politikasının geliştirilmesi en büyük zorunluluk. Devlet olmadığında sistem çolak kalıyor. Otomasyon ve robot üreticisi, sanayici ve devlet üçlüsünden oluşan bir birliktelik hayata geçirilmeli. Sadece sanayicinin yatırımları ile ülkedeki otomasyon ve robot kullanımını artıramayız. İşletmeci robotları kursa da, işsiz kalacak işgücünü devletin düşünmesi gerekir” mesajını veriyor.

Endüstri 4.0’ın doğuşuna doğru yönden bakmak lazım. Otomasyon ile robot kullanımının artmasında,  gelişmiş ülkelerde vasıfsız işlerde çalışacak işgücünün bulunamaması, en büyük itici güçlerden biri oldu. Yani otomatikleşme geldiği için vasıf gerektirmeyen işler azalmadı. O işleri yapacak insan azaldığı için otomatikleşmeye talep arttı. Türkiye bunun neresinde dersek, bu yönde talebin daha az olduğu bellidir. Dolayısıyla talep yokken bu yönde yapılacak yatırımlar karşılığını bulamayacak ve bir süre sonra atıl kalacaktır. Robotun kullanımındaki talebin ancak gelişmiş ülkelerdeki süreçlerin Türkiye’deki KOBİ’lerde de yaşanmaya başlaması halinde artacağı tahmin ediliyor. Kısacası Endüstri 4.0’ı tepeden indirmek pek de mümkün değil. Bunun, ihtiyaç sonucu ortaya çıkmış bir olgu olması, ancak talep oluştuğu zaman faydası sağlayacağı, konunun en önemli unsurlarını oluşturuyor. Başta belirttiğimiz gibi bunu otomotiv, gıda gibi dev işletmelerin olduğu alanlar için söylemediğimizin altını tekrar çizelim. Bunları sanayimizin büyük kısmını oluşturan KOBİ’ler için söylüyoruz.

18391531 – robot infographic design gender statistic

Eğitim sistemiyle robotlaşmaya hazırlanmak gerekiyor

İşgücü profilinin kalifiye ve eğitimli olmasının, robot kullanımını sürdürülebilir kılacağını savunan sektör yetkilileri, Türkiye’deki tablo hakkında şu yorumlarda bulunuyorlar:  “Türkiye’de Endüstri 4.0’ı işletecek ve bunu sürdürecek personel bulmak kolay değil. Gelişmiş ülkeler lise ve yüksek okul seviyesinde çalıştırdığı insanlarını makine ve robotların yapacağı işlerden çekip, onları işletmeye kaydırmış durumda. Türkiye’de ise bu seviyedeki eleman hem işçi olmak istemiyor hem de sistemi işletemiyor. Dolayısıyla arada kalıyor ve sonunda ya gidip bir restoranın önünde vale oluyor ya da hizmet sektöründe başka bir iş yapıyor. Hal böyle olunca bu ihtiyaç yüksek öğretim görmüş daha pahalı personelle çözülmek zorunda kalıyor ve maliyet artıyor. Öte yandan Türkiye’de KOBİ’ler otomasyona ihtiyaç duymasına rağmen ürettiği ürünlerle o robotu karşılayacak katma değer yaratamıyor henüz. Katma değerli üretim yapamaması, robotun maliyetini çıkarmasını da engelliyor. Halbuki Türkiye’nin işgücünü, otomasyon ve robot kullanımına yönlendirip ekonomiye daha faydalı ve katma değerli işler yapar hale getirmesi lazım. O zaman otomasyona ve robotlaşmaya geçtiğimizde yaptığımız şey karşılığını bulur. Yoksa bugün bu şartlar altında Endüstri 4.0’a geçmek Türkiye için sürdürülebilir olamaz.”

Özetle eğitim sistemiyle robotlaşmaya hazırlanmak gerektiğine  dikkat çeken yetkililer, Endüstri 4.0’ı bilen ve uygulayan insanların yetiştirilmesinin dışında konunun sosyo-ekonomik kısmındaki düğümün de çözülmesi gerektiğini vurgulayarak, “Yoksa bu dikiş bu ülkede tutmaz” uyarısında bulunuyorlar.

Robotik teknolojilerinin içerdiği ana teknoloji ve bilim alanları:

1- Elektronik – Yazılım Teknolojileri

– İşaret İşleme Devre ve Aygıt Teknolojileri

– Algılayıcı (Sensör) Teknolojileri

– Hesaplama Bilgi İşlem Devre ve Aygıt Teknolojileri

– Seyrüsefer, Güdüm ve Kontrol Teknolojileri

– Modelleme, Simülasyon ve Analiz Teknolojileri

2- Mekanik – Mekatronik Sistem Teknolojileri

– Mikroelektromekanik Sistem (MEMS) Teknolojileri

– Elektro Mekanik Hareketlendirici Teknolojileri

– Minyatür Sistem Tasarım ve Entegrasyon Teknolojileri

3- Malzeme Teknolojileri

– Fotonik ve Opto elektronik Malzeme Teknolojileri

– Kompozit Malzeme Teknolojileri

– İleri Polimer ve Plastik Malzeme Teknolojileri

– Akıllı Malzeme ve Yapı Teknolojileri

– İleri Metal Alaşım Teknolojileri

Endüstriyel robotların üretimdeki faydaları:

*Üretimde Verimlilik Artışı: Üretimde kayıp zamanları ve fire oranlarını azaltmak verimliliği arttıracaktır. İşte bu noktada endüstriyel robotlar yaptıkları işi insandan farklı olarak yorulmadan, dikkat kaybı yaşamadan, mola vermeden hep aynı hızda ve kalitede yaparak üretimdeki verimlilik artışına doğrudan katkı sağlayacaktır. Bunun sonucunda da yatırımcısına daha kârlı bir imalat yapma imkanı sağlayacaktır.

*Üretimde Kalite Artışı: Endüstriyel robotların standart ve kaliteli ürün üretimine katkı sağladıkları gibi kullanıldığı noktalarda kalite kontrolü otomatik yapacak ekipmanların kullanımını arttırmaktadır. Üretimdeki ürünlerin 0 kontrolünü insan inisiyatifi dışında görüntü işleme sistemleri, ölçüm sistemleri ve benzeri kontrol sistemleri ile yapılması kalite artışını sağlayacaktır. Bunun sonucunda da yatırımcısına saygınlık kazandırarak daha çok müşteriye ulaşmasını sağlayacaktır.

*İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği: Endüstriyel robotlar insan sağlığını olumsuz yönde etkileyen pis, ağır ve tehlikeli çalışma ortamlarında bile sorunsuz çalışabilecek yapıya sahiplerdir. Bu tip çalışma ortamlarında robot kullanımın artması başta insan sağlığı olmak üzere iş kazaları riskini de ortadan kaldıracaktır.

*Üretimde Doğru Maliyet Analizi Yapabilme: Endüstriyel robotlar üretimde standartlaşmayı sağladığından birim zamanda üretilen ürün miktarı hep sabit olacağından maliyet analizi yaparken her bir ürün için harcanan süre ve enerji sarfiyatını hesaplamak daha kolay olacaktır. Daha doğru yapılan maliyet analizi ile daha iyi fiyatlandırma mümkün olacağından yatırımcısına daha çok para kazandıracaktır.

Nesnelerin birbiriyle haberleştiği devir; Endüstri 4.0

Endüstri 4.0 ya da 4’üncü Sanayi Devrimi, çağdaş otomasyon sistemlerini, sistemlerin ve nesnelerin birbiriyle haberleştiği veri alışverişlerini ve üretim teknolojilerini içeriyor. Geleceğin yaşam ve üretim standardını devrimsel şekilde değiştiren bu süreci çoktan yaşamaya başladık. İlk olarak Almanya’da bir fuarda ortaya atılan bu kavram daha sonra pek çok sektörün üretim süreçlerine etki etmeye başladı. Özetle nesneler ve otomatik sistemleri yöneten yapay zekaların birbiriyle konuşarak, komple bir üretim sürecini yöneteceği bir gelecekten bahsediyoruz. Daha sonrasında da yaşamın her alanındaki akıllı sistemlerin hayatımıza yön verdiği bir dünya bizi bekliyor. Hedef, ihtiyaca özel ama seri üretim hızında ve etkinliğinde bir üretim süreci.

Üretimde bir hattın dönüşümüyle başlayan, fabrikanın dönüşümüyle süren ve sonrasında tüm tedarik zincirinin dönüşümüyle devam eden bir süreci kapsayan Endüstri 4.0, aynı zamanda ‘Nesnelerin İnterneti’nin üretim içinde hayat bulması anlamına geliyor. Ekonomik büyümeye katkı yapmak, istihdam ve sosyal istikrarı sağlamak, kalıcı değer ve iş güvenliği oluşturmak, verimlilik ve yüksek yaşam standardı yaratmak Endüstri 4.0’ın başlıca amaçlarını oluşturuyor.

Endüstri 4.0 ekonomiye 50 milyar liralık katkı sağlayabilir

Türkiye’deki üreticilerin, Endüstri 4.0 teknolojilerini üretim sürecine dahil etmek için 10 yıllık süreçte yılda yaklaşık 10 ila 15 milyar liralık yatırım yapması gerektiği tahmin ediliyor. Bu yatırımların yapılması ve sistemin başarılı şekilde uygulanması durumunda ise, Endüstri 4.0’ın Türkiye’deki üretim verimliliğine tahmini katkısı, 50 milyar lirayı bulacak potansiyelde. Toplam üretim maliyeti göz önüne alındığında, verimlilikteki artışın yüzde 4 ila 7 arasında olacağı öngörülüyor. Sadece dönüşüm maliyeti değerlendirildiğinde ise verimlilik artışının yüzde 5 ila 15 arasında gerçekleşmesi bekleniyor.

Önem sıralamasında ilk basamakların insandan makinelere doğru kaymasıyla Endüstri 4.0, küresel ekonominin önceliklerini yeniden şekillendirecek. İş anlayışı ve üretim ilişkilerini etkileyen yeni gelişmeler, üretim süreçlerinin öznesini değiştirecek. Makineler kısa süre içinde neredeyse tamamen kendilerini yönetir duruma gelecek ve iş için optimum düzenlemeleri tek başlarına yapabilecekler.

Dönüşüm, nitelikli iş gücünü artıracak

Türkiye’nin küresel rekabet gücündeki ve katma değerli üretimdeki payında yaşanacak olası artış, ekonomik büyümeyi ve dolayısıyla istihdamı da artıracak. Rakamlarla incelendiğinde 10 yıllık süreçte imalat sanayiinde nitelikli olmayan iş gücünün 400 bin ila 500 bin arasında azalacağı, nitelikli iş gücünde ise 100 bin kişilik istihdam oluşacağı öngörülüyor. Türkiye’deki üretim sektörlerinin modellemesine dayanarak, Endüstri 4.0’ın yıllık yüzde 2 ila 3’lük ek büyüme getireceği, bunun yanı sıra nitelikli iş gücü yapısı ile gelir piramidinin ve know-how altyapısının gelişeceği vurgulanıyor.

Öte yandan, müşteriye özel ürünlere artan talep, ürünlerin zamanında bulunabilir olması, artan küresel entegrasyon ile global değer zincirinden daha çok pay alınması ile ekonomideki büyümenin ivme kazanacağı belirtiliyor. Endüstri 4.0 ile oluşacak ekonomi yoluyla sanayi üretiminin yıllık ortalama yüzde 3 artacağı yorumları yapılıyor. Bu büyüme Türkiye GSYİH’sinde yüzde 1 ve üzeri ek büyüme ve 150 ila 200 milyar TL dolayında ek gelir anlamına geliyor. Uzmanlar bununla birlikte, söz konusu kazanımların gerçekleşmesi için Endüstri 4.0’ın şirketler bazında uygulanmasının ötesinde, bütüncül bir sanayi stratejisi ve dönüşüm programı uygulanması gerektiğinin altını çiziyor.

Türkiye yol ayrımında

Farklı bir ifadeyle ucuz iş gücüne dayalı rekabete son verip, verimlilik esaslı katma değerli ürün gruplarının temelini atan bu yeni yaklaşım, aynı zamanda dünyada yeni sanayi devrimi olarak kabul ediliyor. Artık bilişim teknolojileriyle entegre, insan unsurunun yok denecek kadar az olduğu yeni fabrikalar, kişiye özel üretim anlayışının da temellerini oluşturuyor. Bu noktada sadece ucuz iş gücü veya coğrafi yakınlığın getirdiği avantajlarla açıklanamayacak birçok gösterge, aynı zamanda Türkiye’nin yeni sanayi kimliğini belirleyecek. Türkiye’nin, bugüne kadar sanayide esnek ve düşük maliyetli üretim yapabilmesini sağlayan iş gücü avantajını kullanarak, rekabet etmeye çalıştığını belirten uzmanlar, bugün ise bir yol ayrımına gelindiğinin altını çiziyor. Küresel ölçekte büyük ekonomiler arasında yer alabilmek için Endüstri 4.0’ın getirdiği yapısal dönüşümün gerçekleştirilmesinin zorunluluk olduğunu belirten uzmanlar, Türkiye’nin halen Endüstri 2.0 ila 3.0 arasında olduğunu belirtiyor. Sanayideki yeni dönüşüm sürecinde kayda değer yol alan ülkeler bulunduğunu ifade eden uzmanlar, dolayısıyla geleneksel üretim yöntemlerinden uzaklaşıp, dijitalleşmeye yatırım yapılması ile Türkiye’nin sanayide yeni bir kimlik kazanabileceğinin altını çiziyor. Bununla birlikte Türkiye’nin Endüstri 4.0 trenine son anda yetişip, son vagona tutunduğu yönünde görüş bildiren uzmanlara göre ise devletin acilen bu alanda izlenecek yol haritasını oluşturmak gerekiyor. Bunun yanı sıra eğitim kurumlarının da dönüşüm sürecini yönetebilecek çok disiplinli mühendis adaylarını yetiştirmesi bu alanın en kritik aşamalarından birini meydana getiriyor. Yine yerli yazılım firmalarının desteklenmesi, özel sektör temsilcilerinin kendi bilişim sistemlerini geliştirmesi, siber güvenlik konusunda daha fazla çalışma yapılması yeni sanayi devrimi için Türkiye’nin olmazsa olmazları arasında sayılabilir. Farklı bir ifadeyle yeni sanayi devrimini yakalamak için topyekün reforma ihtiyaç duyan Türkiye’de ancak bu yolla yeni bir üretici kimliği kazanılabileceği görüşünde birleşiliyor.

İnsanlar gelecekte ne iş yapacaklarını merak ediyor

Geleceğin akıllı yaşam, akıllı üretim ve akıllı hizmetler gibi akıllı konsepti içinde, insanlar önümüzdeki yıllarda ne iş yapabileceklerini doğal olarak merak ediyor. Robotların daha akıllı hale gelip insan gücüne ve aklına daha az ihtiyaç duyulması kendi sonumuzu mu hazırladığımız sorusunu akla getiriyor. Uzmanlar bu noktada, insanlığın geçtiğimiz sanayi devrimleri nasıl sosyal ve ekonomik çalkantılara neden olmuş ve çözümler bulunmuşsa, Endüstri 4.0’ın da neden olacağı çalkantılara çare bulacağını vurguluyor.

Yeni sanayi devrimiyle, insanlar sürekli aynı fiziksel işi yapmak yerine siber-fiziksel çözümlerin yer aldığı bu sürecin gelişim ivmesini sürekli artıracak ve destekleyecek pozisyonlarda görev alacak. Bizleri de bu yeni sanayide sürekli eğitime ve gelişime açık yeni meslek alanları bekliyor. Devrim gerçekleştiğinde fiziksel iş gücünün yerine düşünme, tasarlama ve iyileştirme kabiliyetleri tamamen aktif olacak. Fiziksel güç ve stabil düşünce faaliyetleri makineler tarafından sağlanacak ve kendi kendilerine karar verme yetkileri olacak. İnsan istihdamı ise bu fiziksel ve düşünce yapıların tasarlanması, geliştirilmesi ve sürdürülebilmesi alanlarında gerçekleşecek.

Bu devrim gerçekleşirken karşılaşılacak zorlukların en önemlisi, artık makinelerin yerlerini aldığı pozisyonlardaki çalışanların, uygun şekilde eğitim verilerek bu sistemleri destekleyici pozisyonlara kanalize edilme süreci. Bu süreci en hızlı şekilde tamamlamak için esnek iş gücüne, etkili, kararlı stratejilere ve esnek eğitim yapısına sahip olmamız gerekiyor. Türkiye endüstrisinde yer alan firmaların üst düzey yöneticileri evrime hızlı şekilde dahil olmak ve sonuca ulaşmak için bir an önce stratejilerini tanımlamaları gerekiyor. Firmalar esnek iş gücü ve esnek eğitim kabiliyetine ise meslek okulları ve üniversitelerle işbirliği yaparak sahip olabilir. Tabii ki bu süreçte en önemli görev, meslek okullarına ve üniversitelere düşüyor.

2020 yılında 25 milyar nesne birbiriyle konuşur hale gelecek Türkiye bilişim sektörü gerçekleştirdiği alt yapı çalışmaları ve teknolojik yeniliklerle bilişimde 4.0’a kendini hazırlıyor. Küresel ölçekte 2020 yılında 25 milyar nesnenin birbiriyle konuşur hale geleceği tahmin ediliyor. Türkiye’nin bu değişimi yakından takip edebilmesinde son yıllarda gerçekleşen alt yapı yatırımlarının önemli rolü var. Artan fiber altyapı yatırımları sayesinde bir önceki yılın aynı dönemine göre mobilde yüzde 28 artış gözlenirken, Eve Kadar Fiberde (FTTH) ise yüzde 18 artış gözlendi. 2016 yılında fiber altyapı uzunluğu 290.974 km’ye ulaştı. Bir yıl öncesine göre yüzde 9’a ulaşan bir artış gerçekleşti.

71044425 – smart industry 4.0, automation and user interface concept: user connecting with a tablet and exchanging data with a cyber-physical system

Gelecekte Neler Olabilir?

  • Enerji verimliliği, MES yazılımları, yapay görme yatırımlarının önü açık görünüyor.
  • PLM pazarında tanıtım ve hazırlanma faaliyetlerinin artması nedeniyle kımıldanma başlayabilir.
  • Kısa vadede özellikle emniyet otomasyonu çözümleri pazarı yasaların sıkı bir şekilde uygulanması ile neredeyse iki katına çıkartılabilir.
  • Asgari ücret artışı robot sektörü başta olmak üzere otomasyon yatırımlarını tetikleyebilir.
  • Lojistik sektörünün gelişmekte oluşu, otomatik depoları ve konveyör otomasyonunu da içeren intralojistik yatırımlar üzerinde, pozitif etki yapmayı sürdürebilir.

NEDEN ENDÜSTRİ 4.0?

  • Sanayide büyüme sağlayacak.
  • Yeni ürünleri pazara sunma süresi yüzde 25 ile yüzde 50 arasında kısalacak.
  • Mühendislik giderleri yüzde 30’a kadar düşebilecek.
  • Yüzde 70’e kadar enerji tasarrufu sağlanabilecek.
  • İşletmelere daha düşük maliyet getirecek.
  • Yüksek güvenilirlikte çalışan donanımlar sunacak.
  • Üretimde esneklik artacak.
  • Çevre dostu sistem olduğu için kaynak tasarrufuyla maliyetleri azaltacak.
  • Savunma, sağlık, havacılık, uzay, kalıp, kuyumculuk, dental, otomotiv, elektronik sektörlerinde eklemeli imalat uygulamalarından faydalanılacak.

Gelecekte yapay zeka

Yapay zeka basit bir ifade ile makine ve/veya yazılım tarafından sergilenen zihinsel süreç işletebilme kabiliyeti olarak tarif edilebilir.

* PricewaterhouseCoopers (PwC) tarafından hazırlanan araştırmaya göre, yapay zeka teknolojisinin gelişmesinin, 2030’da küresel ekonomiye 15,7 trilyon dolar katkı yapması bekleniyor.

*Küresel gayri safi milli hasıla 2030’da yapay zekaya dayalı teknolojiler sayesinde yüzde 14 artacak.

*Yapay zeka teknolojileri küresel ekonomiye Çin ve Hindistan’ın şu anki toplam ekonomik büyüklüğünden (yaklaşık 13,3 trilyon dolar) daha fazla katkı sağlayacak.