“Önceden üretmek zordu, şimdi satmak zor. Bundan sonraki adım inovasyon olmalı…”
“Önceden üretmek zordu, şimdi satmak zor. Bundan sonraki adım inovasyon olmalı…”

Kurulduğu günden bu yana Türkiye’nin ve 93 ülkenin ahşap sanayisi için on binlerce ağaç işleme makinesi üretip satan Turanlar Makina, bugün 3. jenerasyonun yönetime kattığı güç ve enerjiyle büyümesini sürdürüyor. “Şirketle birlikte büyüdüm” diyen ailenin ikinci jenerasyonu ve Onursal Başkanı İbrahim Turan, bayrağı devrettiği gençlere “Bizim zamanımızda üretmek zordu. Şimdi satmak için uğraşıyoruz. Bundan sonraki dönemde ise fark yaratıcı katma değeri yüksek ürünler üretip satmak, birim başına düşen kilo fiyatını artırmak gerekiyor” mesajını veriyor.

Turanlar Makina, 1958 yılında şirketin birinci jenerasyonu Ahmet Turan tarafından Ankara’daki 24 metrekarelik küçük bir atölyede kurulmuş. Atölyede üretim ilk yıllarda kamyon karasörleri ve kriko tamiri üzerine gerçekleşmiş. Zamanla işlerin yoğunlaşması ile atölyenin 1963 yılında Siteler bölgesine taşınması ise Turanlar Makina için bir dönüm noktası olmuş. Mobilya üreticisi ve marangozların arasındaki 50 metrekarelik bu atölyede gelen talepler üzerine zamanla mobilya makineleri üretmeye başlayan firma, bugün sadece Türkiye’nin değil Avrupa’nın sektördeki en büyük üretim noktalarından biri haline geldi. 20 bin metrekarelik kapalı alanda yıllık bin adetten fazla delme, pres, kesme ve kenar bantlama makineleri üreten Turanlar Makina, dünyanın 93 ülkesine de makinelerini satma başarısı gösterdi.

Küçük yaşlardan itibaren babasının atölyesinde bulunan ve zamanla şirketin yönetimini devralan İbrahim Turan ise ikinci jenerasyon olan 5 kardeşten en büyüğü olarak şirketin Onursal Başkanı konumunda bulunuyor. Kendi deyimiyle “şirketle birlikte büyüdüm” diyen İbrahim Turan, yönetimi kardeşleri İrfan ve Aytekin Turan beylere devretmiş kendisi de artık yavaş yavaş emekliliğe geçiş yapmış. Babasından aldığı bayrağı kardeşleri ile diğer üçüncü kuşak temsilcilerine devreden İbrahim Turan, tecrübesiyle yeni jenerasyona yol göstericilik yapıyor.

Turanlar Makina’nın ihracat şirketi olan AAC Makina’nın İstanbul’daki satış ofisinde görüştüğümüz İbrahim Turan ile hem şirketin ilk kuruluş yıllarını ve bugünlere gelişini hem de gelecek döneme ilişkin sektör öngörülerini konuştuk. Geçmişte üretimin zorluklarını ve talep yoğunluğunu anlatan, şimdi ise üretmekten ziyade satışın daha zor olduğunu vurgulayan İbrahim Turan, edindiği tecrübeyle geleceğe yönelik gençlere tavsiyelerini şöyle aktardı: “Bizim zamanımızda üretmek zordu. Şimdi satmak için uğraşıyoruz. Bunun için de yenilikçi olmak başarının anahtarını oluşturuyor. Dönem de şartlar da değişti. Gelecek dönemde fark yaratıcı katma değeri yüksek ürünler üretip satmak gerekiyor. Bugüne gelirken bizim makinelerin ağırlığı azdı, fiyatı pahalıydı. Artık bizden sonraki neslin yapacağı şey, bunu bir kademe daha ileriye taşımak olmalı. Yani birim başına düşen kilo fiyatını artırmak gerekiyor. İstikrarlı firma her zaman kazanır. Türkiye’nin şartlarına rağmen ayakta kalmak için sürekli alternatif planlar içinde olmak da gerekiyor.”

Siz ikinci jenerasyon olarak şirketin kuruluş ve büyümesine bir anlamda şahitlik ettiniz. Şirketin geçmişini biraz sizden dinleyebilir miyiz?

Şirketi babam 1958 yılında kurdu. Ben de okul hayatımdan arta kalan tüm vakitlerimde babamın yanında çalıştım. Şirketle birlikte büyüdüm diyebilirim aslında. Bizim bir başka işimiz ağaç kaplama üzerineydi ve babam onunla da ilgilenirdi. Bu nedenle makine işini yürütmek için 1974 yılında lise 2. sınıftayken okulu bırakmak zorunda kaldım. Ankara’da 24 metrekarelik küçük bir atölyede kiriko tamiri yapılarak kuruldu şirket. İlk yıllarda makine üretimi yapmıyorduk. Kamyon karasörleri imal ediliyordu. 1963 yılında atölyemiz Ankara’nın Siteler semtine taşındı. Orada marangozların içinde çalışıyorduk. 50 metrekarelik bu atölyede marangoz makinelerinin tamirini yapmaya başladık ilk önce. O dönemde Türkiye’de ağaç işleme makinelerinin üretimini yapan çok az firma vardı. Daha çok yeni konsept makineler ithal ediliyordu. Makineleri tamir ederken mobilyacılardan makine üretimi yapmamıza yönelik talep geldi. Biz de bu şekilde mobilya sektörüne makine üretmeye başladık. İlk olarak arabalı yatar daire testere makinesi ürettik. Türkiye’de ilk üretenlerden biri olduk. Daha sonra bant zımparalama makineleri ürettik. O makineyi yaparken Ankara’daki bir teknik okulda Alman makinesi vardı, ondan yararlandık. O zamanlar işletmemiz çok ufaktı. Türkiye gelişmeye başlayınca üretim şekilleri de değişti. İşte o dönemde kenar bantlama makineleri üretmeye başladık.
tarihiresim

“AİMSAD çok önceden olması gereken bir yapılanma idi. Çok geç kalındı. Çek Cumhuriyetinde bile 3-5 üreticinin birliği var. Zaten İspanya’yı, Tayvan’ı, İngiltere, ABD’yi saymıyorum bile. Yurt dışında Türk marka ve imajını tanıtmak için olması gerekiyor. AİMSAD’ın çalışmalarını yakından izliyorum. Çok yoğun bir çalışma içerisindeler. Verdikleri çabayı da takdir ediyorum.”

Bu bahsettiğiniz değişim neydi? Türkiye’nin gelişiminde ve koşullarında neler değişti?

Ondan sonraki yıllarda da fuarlara katıldık. Yurtiçine üretim yapıyorduk. Yine böyle bir fuarda yine rahmetli Özal standımızı ziyaret etmişti. “İşler nasıl delikanlı” dedi. Ben de sadece “İyi efendim” dedim. Çok zeki bir insandı Özal. Yanındaki Halk Bankası eski Genel Müdürü Rahmi Önen’e beni göstererek, ‘Kibarlığından söyleyemiyor demek ki işler iyi değil. Bunlara kredi vermeyin, bunların makine sattığı mobilyacılara kredi verin. O zaman onların krediye zaten ihtiyacı kalmaz” dedi. İnanır mısınız o bizim için bir milat oldu. O dönemde o kadar makine sattık ki… Halk Bankası her mobilya üreticisine 5 bin TL kredi verdi o yıllarda. Onlar da üzerine çek, senet koyup bizden makine satın aldılar. Bu şekilde ülkede üretim arttıkça rekabet de arttı.

Ankara’da klasik üretim çok olmasına rağmen levhadan panelden üretim o kadar yaygın değildi. Bununla birlikte evlere mobilya girmeye başladı. Atölye ve üretim arttıkça mobilya ürünü de satışı da arttı. Ayrıca o dönemde devlet güney sahillerine 49 yıllığına arazi kiralamaya başladı. Bu da Türkiye’de turizm sektörünün ve otel yatırımlarının başlamasına neden oldu. O otellerdeki mobilyalar bizim üretip sattığımız makinelerle yapıldı. Firmamızın büyümesinde hem mobilyaların evlere girmesi hem de otel yatırımlarının artması çok etkili oldu. Bu süreç mobilya sektörünü dolayısıyla bizi büyüttü.

Sıkıntılı, zor günleriniz de olmadı mı?

Tabi ki oldu, Türkiye sürprizlerle dolu bir ülke. Ambargolar, siyasi krizler, yüksek enflasyon, hükümetlerin istikrarsızlığı gibi olumsuz durumlara maruz kaldık hep. Ama tüm bunlara rağmen büyüyüp ayakta kalmamızın en önemli nedeni o dönemde üretici sayısının fazla olmamasıydı. 1977’de yılında ilk kez Almanya’ya Hannover Fuarı’na ziyaretçi olarak gittim. Onlardan teknik olarak büyük fayda sağladım. O dönemde bizim makineciler Almanya’yı bilmiyordu. Fuarda ilk standı ise 1991 yılında kurduk. İlk ihracatımızı da 1992 yılında yeni fabrikamıza taşınınca yaptık. Fabrikayı ilk kurduğumuzda 3 bin metrekarelik bir kapalı alanda üretim yapıyorduk. Şu anda bu alan 20 bin metrekareye kadar çıktı.

Hep iç pazara çalışmış bir üretici olarak ihracata başlamanız nasıl oldu? İlk ihracatınızı hangi ülkeye yaptınız?

Benim o dönemde biraz İngilizcem biraz da Almancam vardı. Bir gün telefon çaldı, Kanada’dan bir makine alıcısı arıyordu. “Sizin iki makinenizden almak istiyorum. Bana kataloğu gönderir misiniz?” dedi. Katalog olmadığı için ben de bilgilerini faksla gönderdim. Müşteri tekrar aradı, “bir fotoğrafını koysaydın keşke, ben bunu nasıl satacağım?” dedi. Nasıl gönderirim falan düşünürken, neyse ki anlaştık. Makinelerin parasını peşin gönderdi. Meğer malı bizden alan bu Kanadalı firma, makineleri Bulgaristan’a satmış. Bizden makineleri Bulgaristan’a göndermemiz için nakliye konusunda destek istedi, o dönemde böyle bir organizasyon imkanımız olmadığı için sıkıntı yaşadık. O zaman anladım ki bizim İstanbul’da satış organizasyonu yapacağımız bir mağazaya ihtiyacımız var. Bunun üzerine AAC’yi kurduk. Turanlar Makina üretim, AAC ise ihracat çalışmaları üzerine hizmet veriyor. İstanbul’da satış birimi kurulunca hem makineleri teşhir etme hem de yurtdışından gelen ziyaretçileri misafir etme, ürünleri görüp kontrol etmelerini sağlama imkanımız oldu.

Şu anda üretim yaptığınız makineler neler?

Delme makineleri, pres makineleri, kesme makineleri, kenar bantlama makineleri ana grubumuz var. Bunların büyüklüğü ve küçüklüğüne göre, manuelden çok kapsamlı hızlı bant makinelerine kadar birçok çeşidimiz var. Ürettiğimiz makinelerle ufak bir atölyeden büyük bir fabrikaya kadar her üreticiye hitap edebiliyoruz.

İhracat yelpazenizde hangi coğrafyalar var?

Son birkaç yıla kadar yüzde 50 ihracatımız vardı. Ama son yıllarda ihraç pazarlarında çok düşme var. Örneğin Rusya alımı çok azalttı. Biz dünyaya yayılarak değişik ülke ve coğrafyalara mal satıyoruz. Şu anda 30-35 ülkeye mal satıyoruz. İhracata başladığımız ilk günden beri ise toplam 93 ülkeye mal satmışız. İngiltere, İran, Güney Afrika, Avusturalya, Arap ülkeleri, Vietnam, Afrika ülkeleri, Gürcistan, Endonezya, Kamboçya gibi çok geniş bir yelpazemiz var. Yıllık üretim miktarımız ise bin adetin üzerinde.

Üretimi büyütmeyi düşünüyor musunuz?

Fabrikanın yanına yeni bir yatırım yapmamız gerekirse, makine dışında hammadde ürünleri üzerine olabilir. Mobilya sektörüne yönelik yarı mamullerin üretimini yapmayı düşünebiliriz. Ama makine üretimiyle ilgili yeni bir yatırımı pek düşünmüyoruz. Çünkü son yıllarda yurtdışında işler çok düşmeye başladı.

Neden?

Bizim son 5 yıl önceye kadar önemli pazar dediğimiz pazarlarda şu anda çok ciddi sıkıntılar var. Libya ve Suriye’de yıllardır savaş var. Arap Baharı süreci bizim asıl pazar dediğimiz ülkeleri vurdu. Hollanda, Yunanistan, Romanya, Polonya, Bulgaristan bizim için çok iyi pazarlardı. Eskiye göre Türkiye satışta üst sıralardayken, şimdi daha aşağılara düştü. Bugün İtalya’da bile sektör o kadar eridi ki, yüzde 25’ler seviyesine kadar küçüldü. Almanya’da ise yüzde 50’lik kayıp var. Güney Afrika eskiden çok mal çekerken, şimdi bu oran yüzde 30’lara kadar düştü. Çin ve Hindistan yeni üretim merkezi olma konusunda çok etkili. Bu ülkelerde ucuz iş gücü olduğu için Avrupalı firmalar artık bu ülkelerde mal üretiyor. Tüm dünyada bir sıkıntı var.

TuranMakrop1

Siz bütün dünyayı, tüketim noktalarını tarıyorsunuz. Dünyada yeni pazar alanları nereleri?

Bizim elemanlar 1 ay içinde makine kurmak ya da pazarlamak için en az 4 kez seyahate çıkıyor. Pazarlama departmanımız dünyanın tüm bölgelerinde satış için detaylı çalışma yapıyor. Bu nedenle dünyada sektörün nabzını yakından tutuyoruz. Gelecek döneme ilişkin gelecek vaad eden ülkelerin başında İran ve Mısır geliyor. İran’ın makineye çok ihtiyacı var. Türkiye’ye sattığımız kadar mal satma şansımız var. Ama orada da çok ciddi rekabet var.

Sektörde yaşanan sıkıntıların başında neler geliyor?

Türkiye’de merdivenaltı üretim çok var, sayısı çok fazla. Bu hem bizim iç pazarda haksız rekabete neden oluyor, hem de yurtdışındaki imajımızı olumsuz etkiliyor. Keşke onlar birleşse de daha güçlü üretim ve marka haline gelseler. Bizim yanımızdan ayrılan elemanların kurduğu nerden baksanız 30 farklı firma var. Onlar kaliteyi de fiyatı da düşürdükleri zaman pazarda haksız rekabet oluşuyor. Rusya’da fuarda bir firma ile tanışmıştık. Firma yetkilisi Türk olduğumuzu duyunca ‘aman sakın bana Türk ürünü’ demeyin diyerek isyan etti. Meğer aldığı bir Türk makinesi yüzünden başı çok ağrımış. Bu nedenle de bir daha Türk malı almıyor. Bu tür olaylar Türk imajına ve markasına zarar veriyor.

Yıllardır bu firmanın ayakta kalmasının elbet sırları vardır. Nedir bu sırlar, bizimle de paylaşır mısınız?

Dededen üçüncü nesile geçen bir firmayız. İnşallah onlardan da torunlara emanet edeceğiz firmayı. Bugüne kadar aile olarak 4 erkek 1 kız kardeş içinde ben, en büyük kardeşim. Hepimiz de şirkete ortağız. Bir gözünüz kör bir kulağınız sağır olacak ki aile ilişkilerini bu süreçte devam ettirebilelim. Bu çok önemli. Biz baştan beri bu kadar dengesiz ülke koşullarına rağmen ayakta kaldık. Başarı temkinli iyimser olarak bugünlere kadar geldik.

Asla karamsar olmadık. Kredi kullanmadık hiç. 1977 yılında şirketin yönetimini devraldım babamdan. Kurulduğumuz günden beri bir gün çalışanımızın maaşını ödemeyi aksatmadık. Çalışanlarımıza maaşlarını ödemek için rahmetli babam gerektiğinde senet kırdırıyordu. Öz sermayemizle büyüdük, geliştik. Ülkenin çalkantılı dönemlerine karşı da kendimizi bu şekilde koruduk. Kazandığımız parayı da sürekli yatırım ve mal alımı için kullandık.

TuranMakrop4

“Bürokrasi bizi çok yordu”

Biz Ankara’da şu anda da üzerinde üretim yaptığımız fabrikanın ünitelerini alıp hazır etmemize rağmen sürekli değişen hükümetler yüzünden 11 yıl boyunca kuramadık. İl İmar Müdürlüğü’nün yönlendirmesiyle Ankara Eskişehir yolu üzerinden 60 kilometre şehrin dışında arazi aldık. Fabrikamızı kurmak için planlarımızı çizdik. Ama İl İmar Müdürlüğü ruhsatımızı vermeyi sürekli geciktiriyor. Baktık zaman geçiyor ve biz ruhsat alamıyoruz, bir şekilde başladık inşaata. Yine bir fuarda rahmetli Turgut Özal beni görünce “Ne yapıyorsun fabrikayı kurdunuz mu?” diye sordu. Ben de “Yapılıyor ama ruhsatla ilgili sıkıntılarımız var” dedim. Ankara Valisi Saffet Arıkan Bedük’e dönerek, konuyla ilgilenmesini söyledi. İl İmar Müdürlüğü’ne konu gitti tabi. Yaptığımız görüşmeler sonucunda bir müddet sonunda işlerimiz yürüdü ve 1992 yılında fabrikayı kurmayı başardık. Bürokrasi bizi çok yordu. Sanayici olarak elektriği, suyu, yolu fabrikaya getirmek zordu. Fabrikanın kullanma suyunu çıkarmak için 3 kilometre uzaklıktaki 6 dönüm arazi aldık, kuyular açtık, oradan çıkarıp borular döşeterek fabrikaya taşıyoruz.

Siz babanızdan ne öğrendiniz ve yeni kuşaklara neler öğreteceksiniz? 3. jenerasyona bırakacağınız manevi mirasınız ve aktaracağınız önemli tavsiyeleriniz nedir?

Biz 5 kardeşiz, aramızda para konusunda güvenimiz tamdır. Şimdi şirket yönetiminde hak sahibi olan 3. nesil sayısı çok daha fazla, çocuklarımla birlikte birçok kuzen var şirket yönetiminde. Genç yöneticilerimizin işine sahip çıkması, kendilerini tam anlamıyla işe vermeleri gerek. Büyük oğlum Ahmet Koç Üniversitesini bitirip ABD’de master yaptı. Küçük oğlum Ali Can ise endüstriyel tasarımcı oldu. Ali Can Turanlar Makina’nın İstanbul Şube Müdürü, Ahmet de AAC Makina’nın Müdürü olarak görev yapıyor. Ankara’daki fabrikada ve Siteler’deki satış mağazasında da diğer 3. jenerasyon temsilcileri yer alıyor. Bizim zamanımızda üretmek zordu. Şimdi satmak için uğraşıyoruz. Bunun için de yenilikçi olmak başarının anahtarını oluşturuyor. Dönem de şartlar değişti. Gelecek dönemde fark yaratıcı katma değeri yüksek ürünler üretip satmak gerekiyor. Bugüne gelirken bizim makinelerin ağırlığı azdı, fiyatı pahalıydı. Bizim neslin yapacağı şey bunu bir kademe daha götürmek olmalı. Birim başına düşen kilo fiyatını artırmak gerekiyor. İstikrarlı firma her zaman kazanır. Türkiye’nin şartlarına rağmen ayakta kalmak için sürekli alternatif planlar içinde olmak da gerekiyor.

Sizin dönemin koşulları ile şimdiki dönem arasında çok büyük farklar vardır eminim. Sizce gelecekte başarılı olmanın anahtarı nedir? Bugünün firmaları neler yaparak ayakta kalabilirler?

Bizden sonraki 3. neslin pek çok avantajı var, ama dezavantajları da var. Bizim zamanımızda üretim çok az olduğu için talep çok fazlaydı. Çin ve Hindistan daha devreye girmemişti. O zaman biz üretmeye yetişemiyorduk. Öyle ki fabrikanın teşhir salonuna makine koyamıyorduk, çünkü teşhire koyamadan makinenin alıcısı çıkıyordu. Daha boyasını yapmadan müşterinin makineyi alıp gittiği zamanların olduğunu biliyorum. Şimdi çok gelişmiş Avrupa ayarında makinelerimiz var. Şimdi biz bunları satmanın mücadelesini veriyoruz. Gençlerin yapması gereken ise yeni inovatif ürünler yapmak olmalı. İlk ve yepyeni makineler yaptığında katma değerden ötürü kazanç oluyor. 20 bin metrekarelik üretim alanımızı büyütmeyeceğiz. Ama düzenli şekilde yeni ürün çalışmalarına devam edeceğiz. Biz firma olarak bir TÜYAP fuarından diğer bir TÜYAP fuarına mutlaka farklı bir ürün koyarız standımıza. Bu da bizim firma olarak en önemli özelliğimizi oluşturuyor. Müşteri beklentisi de bu şekilde zaten.

turanlar37

“Özal’ın talimatıyla Ankara’ya fuar alanı yapıldı”

1980’li yıllarda Türkiye’de fuar alanları çok yoktu. Mobilya sektörüyle ilgili bir fuar o dönemde Ankara’da bir spor salonunda yapıldı. Mobilyacılar içinde bir tek biz makineci olarak katıldık. Fuarın açılışına başbakan ve bakanlar, devlet yetkilileri de katıldı. Mobilya fuarında tek bir makineci olarak bizi görenler şaşırıyorlardı. Hatta o dönemin başbakanı olan rahmetli Turgut Özal da fuarı gezerken standımıza uğradı. Bizi görünce şaşırarak “Sizin bu fuarda ne işinizi var?” dedi. Ben de “Ankara’da fuar alanı yok, o yüzden biz de mobilyacıların arasında katılıyoruz” dedim. O zaman yanındaki o dönemin Ankara Belediye Başkanı Mehmet Altınsoy’a dönerek, “Ankara’da fuar alanı nasıl olmaz, hemen fuar alanı yapın” dedi. Altınpark bu dönemden sonra böylece yapılmış oldu.

“Mobilya üretiminin Anadolu’ya taşınmasına vesile olduk”

Kayserili bugün mobilya sektörünün dev üreticilerinden biri olan bir firma o dönemde bize geldiler. ”Biz mobilya alım satımı yapıyoruz, şimdi üretim yapacağız. Ne gibi makineler almamız gerekir?” diye bize sordular. Bizden gerekli olan makineleri satın aldılar. Ayrıca bizden mobilya ustası, döşeme ustası, polyester boyama ustası bulmamızı istediler. Anadolu’da seri mobilya üretimi bu firmayla bu şekilde başladı. O güne kadar Türkiye’de mobilya üretiminin yapıldığı Siteler, İnegöl, Eskişehir ve kısmen de İstanbul Çağlayan vardı. Anadolu’da mobilya yapılmazdı. Büyük firmaların ilk kuruluşlarına ilk biz vesile olduk.