Sanayinin gelişimi için kaliteli eğitim şart
Sanayinin gelişimi için kaliteli eğitim şart

Necipoğlu, “Çok okulun olması o ülkede iyi eğitimin olduğu anlamına gelmez. Eğitim, bilimsel olarak ehil kişilerce verildiği zaman eğitimdir. Ne yazık ki bunun Türkiye’de olduğunu söylemek zor” diyor ve sanayiyi etkileyen bu sıkıntının aşılması için devletten destek bekliyor.

AS METAL Ağaç Makineleri Sanayi Ltd. Şti Kurucusu Ayhan Necipoğlu, 1967’lerden bu yana ürettiği kaliteli ve Türkiye’de ilk olma özelliği taşıyan makinelerinin yanı sıra sektörün gelişimi adına dile getirdiği önemli öneri ve düşünceleriyle ağaç işleme makineleri sektörünün duayenlerinin başında geliyor. İlkokulda yaz tatillerinde çırak olarak başladığı macerasına 71 yaşında üretim tutkusuyla hala aktif şekilde devam eden Ayhan Necipoğlu,  Türkiye’nin ve sektörün sanayileşme sürecine de tanıklık eden bir işadamı. Bu kimliğiyle edindiği tecrübeleri oğullarına ve sektöre aktaran Necipoğlu, aynı zamanda 50 yılı aşkın sanayiciliğinde ağaç işleme makineleri sektöründe yaşanan birçok soruna şahit oldu, bu sorunların kaynakları konusunda tespit yapma imkanı buldu.

İşte bu sorunlar ve bu sorunların çözümlerine ilişkin öneriler, Ayhan Necipoğlu ile AİMSAD Dergisi için gerçekleştirdiğimiz röportajımızın ana hatlarını oluşturdu. Röportajımızda sanayinin gelişimi için tespitlerini tek tek ayrıntılarıyla aktaran Necipoğlu’na göre çözülmesi gereken sıkıntıların başında eğitimdeki yetersizlik geliyor. “Mesleki eğitimdeki zafiyet sanayiye, üretime ve sanayiciye dolayısıyla ülkenin ihracatına da negatif olarak yansıyor” diyen Necipoğlu ile hem firmasının gelişimini hem de sektördeki diğer sorunları konuştuk.

Öncelikle sizden ‘Ayhan Necipoğlu’nun hayatına makine ne zaman girdi, üretim macerası nasıl başladı?’ sorularının cevaplarını kısaca dinleyebilir miyiz?

Yedi kardeşin en küçüğü olarak Trabzon Sürmeneli bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldim. Babam kaptan idi ve ben 5 yaşında iken vefat etmiş. Ondan dolayı ilkokul yaşlarında çırak olarak çalışmaya başladım. Ham demirlerin tezgahlarda işlenip şekillendiğini gördükçe çocuk yaşımda çok hoşuma gitti ve “İşte ben bu işle uğraşmalıyım” dedim. Çünkü aletleri söküp takmayı seviyordum.

Orta öğretim sıralarında da okul çıkışında ve tatillerde kırılan makine parçalarını torna-planya-freze gibi tezgahlarda tamiratını yaparken aynı zamanda da kuzina (bir çeşit fırın) üreten bir atölyede çalışmaya başladım. Burada yeni makine üretilmiyordu. O yıllarda ülkemizde makine sanayi yok sayılacak kadar çok gerilerdeydi. Atölyede bütün tezgahlar bir elektrik motorundan güç alıyordu. Hangi tezgah çalıştırılacaksa kayış kasnakla güç o tezgaha aktarılıyordu. Atölye Türk-Rum-Ermeni kökenli 3 ortağa aitti. Birçok şeyi onların yanında, onlardan görerek öğrendim.

Ancak tahsilimi bırakmadım ve Makine Mühendisi oldum. Tahsilimi rahmetli anneme ve ortanca ağabeyime borçluyum. Diğer kardeşlerim imkansızlıktan okuyamadığı için annem ve özellikle de ağabeyim okumama büyük emek sarf etti. Eğitimin önemli büyük bir fazilet olduğunu bilerek beni okuttular. Burada her ikisini de rahmetle anıyorum.

Kendi şirketinizi ne zaman kurdunuz?

İş yerini kurarken yaşım 19 civarındaydı. 3 ortak olarak işe başladık. Ağırlık olarak tamir ve tadilat işleri ile uğraşıyorduk. Tesadüfen bir dükkanda, marangoz tabiriyle Yugoslav malı işkence adı verilen bir çeşit el mengenesi gördüm. Bu kadar basit bir aletin bile yurt dışından gelmesine içerleyip ‘hadi bunu biz üretelim’ dedik. İmalata bu aletle başladık, 1965-66 yılları idi. Üretim artınca bir isim koyalım dedik ve kaliteli metal anlamında AS Metal ismini koyduk. 3. ortağımız kısa süre sonra ayrılınca firmamızı adi ortaklıktan kollektif şirkete çevirdik. Bazı basit matbaa makineleri, hidrolik lastik merdane ve conta presleri, çeşitli lastik fitil kalıpları, lastik badinozları teknelerin şaft ve pervanelerini sipariş üzerine ürettik.

Ağaç işleme makinelerinin üretimine nasıl başladınız?

Aslında bu alandaki üretime tesadüfen başladık. 1970 yılında Ermeni kökenli bir mobilyacı vatandaşımızın talebi üzerine hidrolik ısıtmalı ağaç kaplama presi ve otomatik tutkal sürme makinesi ürettik. Bir makine satıcısı olan rahmetli Ercüment Süel de bunları görünce satmak için ‘Bana da yapar mısınız?’ dedi, bunun üzerine onun için de ürettik. Sonra aynı makine satıcısı mobilyacı tabiri ile ismi arabalı yatar tepsi makinesi ve ağaç freze makinesi talep etti, biz de ürettik. Ardından yeni siparişler gelince iş yerini büyüttük. Tezgah sayısını ve çalışan sayısını arttırdık. Makinelerin üretim yıllarını anlamak üzere kod ve model ismi vermeye başladık. Böylece ahşap makinesi üreticisi olduk. İleriki yıllarda da çeşidi arttırdık.

O dönemin Türkiyesi’nde sanayi sektörü ne aşamadaydı?

Türkiye’de o dönemde makine nedir pek fazla bilinmiyordu. Mevcut makinelerin büyük bir çoğunluğu da yurt dışından ithal ediliyordu. Çok az miktarda üretilen yerli makinelerde standart dışı küçük torna atölyelerinde üretilmiş olup, çoğunlukla aynı makine türünün parçaları birbirine uymazdı. Çünkü teknik resimle değil kaşıma, alıştırma metodu ile üretiliyorlardı.

O dönemde ülkemiz toplu iğneyi dahi ithal ediyordu. Ülke sanayi büyük bir çoğunlukla kırılan makine parçalarını tamir etmekten ibaretti. İlk ürettiğimiz makineler genellikle yurt dışından gelen bir makinenin taklidinden ibaret olup adı üstünde taklit olduğundan aynı kaliteyi de tutturamıyorduk. Çünkü o kaliteyi tutturacak yeterli hammadde olmadığı gibi yeterli bilgi birikimi de yoktu. İşte böyle bir dönemde makine imalatına başladık. Zamanla kenar bantlama, kaplama kesme, kalınlık makinesi ürettik.1981 yılında yurtdışında kaplama diken bir makine gördüm satın alarak Türkiye’ye getirdim. Üzerinde çalışma yaparak makineden Türkiye’de üreten ilk biz olduk ve 15 yıl boyunca ürettik sonra başkaları da yerli üretince bıraktık.  Firmayı bu yıllarda kollektiften limited şirkete çevirdik. Ayrıca ürettiğimiz makinelerin bakım ve onarımları için AS Makine Teknik Hizmetler şirketini kurduk. Zamanla çocuklar da şirket yönetimine girdi. 1990 yılında ise ortağımızla yollarımızı ayırdık.

Bugün yaptığınız faaliyetler neler?

AR-GE çalışmalarına ağırlık veriyoruz. Bunun için kurduğumuz küçük bir araştırma geliştirme laboratuvarımız var. Başında da nano teknoloji ve otomasyon üzerine ihtisas ve doktora yapmış olan Dr. Makine Mühendisi Serkan Necipoğlu ve iki mühendis elemanımız var. Robotik sistemlerin ve benzeri otomasyon sistemler üzerine araştırma ve geliştirme yapmakla uğraşıyorlar.  Ayrıca hat pres makineleri, vakum membran presleri ve çeşitli iş kolları için hidrolik özel pres hatları, otomatik yükleme ve boşaltma sistemlerini istek üzerine üretmekteyiz.  Yaklaşık 25’e yakın ülkede direkt veya aracılı olarak yollamış bulunduğumuz makinelerimiz çalışıyor.

Türkiye’deki ve sektördeki sanayileşmesinin geldiği noktayı başarılı buluyor musunuz?

Başarılı, ama yeterli bulmuyorum. Bunun da ne yazık ki birçok sebebi var. Her ülke kendi insanına teknolojisine, AR-GE çalışmalarına göre üretim yapar, dolayısıyla her ülkenin makinesinin kendisine göre kalitesi ve görüntüsü oluşur. Bugün başka bir ülkede üretilip ülkemize ithal yoluyla getirilen makineler var. Kaliteli ise sorun yok kaliteli mala karşı değiliz, çünkü kalite beraberinde üretimde teknoloji ve rekabeti getirir. Ancak ülkemizde üretilen makinelerden daha ucuz diye kalitesiz ve normsuz mal getirilirse o da ülkemizdeki mevcut sanayimizi kötü olarak etkiler.

Peki bu durumda ne yapmak gerekiyor?

Türkiye’de kalite kontrolünü dünya normlarında yapacak donanımlı yeterli sayıda eleman olmadığı gibi yeterli kurumlar da çok az. Mevcut kurumlarda sanayicinin sıkıntılarını bilmiyorlar.  Sanayinin ve imalatın içinden gelen iyi eğitilmiş tecrübeli insanlar sanayi için neyin zararlı neyin yararlı olacağını daha iyi bilir. Türkiye’ye ülkede üretilenden daha teknolojik ve kaliteli olan makineler girsin. CE sertifikası olmayan makinelerin ülkeye girişinin hatta ülke içinde üretilmesinin önü bir şekilde kesilmeli.

50 yılı aşan sanayicilik tecrübeniz var. Sizce sanayinin, sektörün en büyük sorunu nedir?

Türkiye’nin bugün çektiği en önemli sıkıntı eğitimin yetersizliğidir. Çok okulun olması o ülkede iyi eğitimin olduğu anlamına gelmez. Eğitim kurumlarında batı standartlarında eğitim verilmeli. Eğitim bilimsel olarak ehil kişilerce verildiği zaman fayda sağlar. Eğitim sorgulayıcı ve araştırmacı olmalıdır. Türkiye’de bunu söylemek zor. Çünkü Türkiye’de eğitim veren kurumların çoğunluğu ve o kurumlarda çalışan görevli eğitmenlerin de çoğunluğu yetersizdir.

Bunu kendi sektörümüz açısından örneklerle açıklayabiliriz. Şöyle ki bir endüstri meslek lisesinde torna tasviye bölümünde metal sektörü için talaşlı imalatta çalışacak elemanların yetişmesi gerek. Ancak bugün buradan mezun olan çocuklar, makinelerden hangisinin torna hangisinin freze hangisinin bohrvork hangisinin planya ya da vargel olduğundan haberi olmadığı gibi, bu tezgahlarda kesme ve işleme işlemini yapacak kesici takımları ne bilemesini biliyorlar ne de tezgaha iş nasıl bağlanıp nasıl sökülür onu biliyorlar. Doğru dürüst hiç birini bilmiyorlar. Bilen çıkarsa da sayısı çok çok azdır. Bu çocukların zekalarında bir eksiklik yok. Nedeni bir kısım öğrenci bu okullara sırf ailesi istedi diye zorla isteksiz geliyor. Ama asıl neden ne yazık ki bu çocuklara bunları öğretecek olan eğitmenlerde. Birçoğu bunu bilmiyor ki öğretebilsinler. Mesleki eğitimdeki zafiyet sanayiye, üretime ve sanayiciye yansıyor. Dolayısıyla vasıfsız insan yetiştirildiğinden insan israfı yapılarak ülke ekonomisi zarar görüyor.

Şu anda bu sektör veya başka sektör olsun birçok firma vasıflı eleman sıkıntısı çekiyor. Meslek okullarını bitirenlerin ancak yüzde 5-6’sı o mesleğe layıkiyle intibak ediyor. Bizler her işi yapan eleman değil mesleğini iyi icra edecek vasıflı elemanlar istiyoruz. Bunun da ancak iyi ve kaliteli eğitimle olacağına inanıyoruz.

En önemli sorun olarak tanımladığınız eğitim konusunda Türkiye’de nasıl bir yol izlenmeli? Tavsiyeniz nedir?

İnsana ciddi olarak yatırım yapılmalı. Kaliteli, batı standartında bir eğitime kavuşmamız en büyük tavsiyem. Eğitim veren kurumların kalitesinin artırılması lazım. Ayrıca eğitimcinin eğitimi de gerekiyor.

Kaliteli bir eğitim kadrosu yetiştirmemiz lazım. Eğitimcinin o eğitimi vermeye yetkin mi değil mi onu tespit etmek lazım. Bu çocuklara eğitim verenlerin o işi çok iyi bilmeleri gerek her şeyden önce. O nedenle de eğitimcinin eğitilmesi gerekiyor. Sanat okullarında çocuklara tornacılığı tezgahın başında öğreteceksiniz. Şu andaki eğitimci kitlesinin pek çoğu mesleği bilmiyor, sadece bildiğini zannediyor. Bu sıkıntıyı aşmak için de eğitmenlerin hepsinin tekrar elden geçirilmesi gerek.

Keman çalmasını bilmeyen kimseye keman çalmasını öğretemez.

Ayrıca bu eğitim kurumlarındaki teknolojilerin ve makinelerin günün koşullarına uygun olması gerek. Hala çoğu eğitim kurumlarında 1970-1980’lerden kalma bugün tedavülden kalkmış makinelerle eğitim veriliyor. Bir de yabancı dil eğitimi verilmeli. Bugün Türkiye’de kurulu endüstri meslek liselerinin büyük bir çoğunluğu öğrencilerine iyi bir yabancı dil öğretmesi gerek. Teknolojiyi dünya çapında takip etmek gerekiyor. Çocuklar meslekle ilgili yayınlanmış yayınları okumalı. Okul sayısı az olsun ama oradan çıkan öğrenci mesleki anlamda tam donanımlı olsun. Bu gençleri iyi eğitemezsek onları ziyan etmiş oluyoruz. Aileleri de hüsrana uğruyorlar. Dolayısıyla ülkemizde zarar görüyor. Teknik eğitiminde sadece okulların sorumluluğuna bırakılması da bence yetersiz. Bana göre doğrusu öğrenci okulda teorik olarak gördüğü eğitimin tatbikatını iş yerlerinde ciddi olarak yapmalı. Yoksa sadece yasak savmak için yapılan stajlarla bu iş başarılı olmaz. Okullarla üretimin yapıldığı iş yerleri ortak bir çalışma programında olmalı.

İş yerlerinde fiili çalışacak olan bu öğrencilere asgari bir ücret ödenmeli. Fakat bu kişilerin vergi ve sigortaları devlet tarafından karşılanmalı. İş yerinde geçirdikleri zaman 5-6 ayın altına düşmemeli, örnek haftanın 3 gününü okulda geçiriyorsa 3 gününü de iş yerinde tam gün olarak geçirmeli. O yılın sonunda da iş yerinden de hangi teknik elemanın gözetiminde çalıştı ise ondan gördüğü eğitimle ilgili not almalı. Bu not çocuğun başarı notunda etkili olmalı ki çocuk iş yerinde bihakkın öğrenmeye gayret sarf etsin. Oluşacak sisteme siz istediğiniz ismi koyabilirsiniz. Tabi bu sistem daha da düşünülerek tekamül ettirilebilir. Organize Sanayi Bölgeleri’nde (OSB) teknik okulların kurulması mecburiyeti getirilmeli. Bu okulların kurulmalarında o bölgedeki sanayicilerin de katkıları olmalı diye düşünüyorum.

Sektördeki sorunların neler olduğunu konuşmaya başlamışken sektörün başka hangi sorunlarına değinmek istersiniz?

Eğitimdeki yetersizliğin ardından sektörün en büyük ikinci problemini bence eskicilik oluşturuyor. Sektörde bu sıkıntı şöyle yaşanıyor; bazı firmalar tarafından kullanılmış makineler toplanıyor, temizlenip boyanıyor, sonra da ya yeni diye ya da çok az kullanılmış diye satılıyor. Üzülerek söylemeliyim ki, bu sanayi dolandırıcılığıdır. Sektörde yoğuna yakın bir durum bu. 2. el makine satarken üzerine doğru olanı yazmak lazım. Bunu yeni diye satanlara da ceza vermek lazım. Bizim 26 yıl önce ürettiğimiz bir pres makinesini çok az kullanılmış diye bir sanayiciye satmışlar. Öyle bir makine teknolojisi üretilmiyor şu anda bile. Maalesef sektörün içinde dürüst olmayan kişi ve firmalar kısa süreli de olsa oluşabiliyor. Ayrıca fuarlara ikinci el makine konmaması gerek. Fuarın amacı yeni  teknoloji ile üretilmiş makinelerin tanıtılmasıdır. İkinci el makineyi vitrine koymak fuarın mantığına aykırıdır. Bu konuda da yeni bir düzenleme yapılması gerektiğine inanıyorum. Ama isteniyorsa sadece 2. el makine fuarı açılabilir, buraya da yeni makine konmaması lazım.   Üretim yapanlar istihdam sağlayıp katma değer yaratıyor. İthalatın önünü kesip ülkenin ihracatını artırıyor. Üretici varsa o ülkede sanayi gelişir. Sanayi tesisleri birer okul görevi de gördükleri için teşvik edilmelidirler. Yan sanayinin gelişmesini sağlayacak tedbirler alınmalıdır.

Devletten sektörün gelişim hızını artıracak ve sanayicinin daha rahat üretim yapmasını kolaylaştıracak ne gibi düzenlemeler bekliyorsunuz?

Bu noktada üretim yapılacak binanın ve içinde çalışacak işten anlayan çalışanın temini çok önemli. Bir üretim tesisi kurulurken bütün sermaye arsa alımına ve bina yapımına gidiyor. Ben bütün sermayemi toprağa ve bina yapımına yatırırsam içine üretim yapabilmem için nasıl makine ve ham madde alacağım? Organize sanayi bölgelerinin arsa temini açısından sanayiye çok büyük katkısı var. Ama yeterli değil. Devletin sanayi arsalarını sanayiciye çok daha ucuza vermesi ve bina yapıldıktan sonra belli bir dönem satılamama yasağı getirmesi lazım. İşletme sermayesi kalmayan sanayici çıkmaza giriyor. Finansman ihtiyacını karşılamak için borca giriyor. Bu noktada arsa alıp üzerine fabrika yapımında sanayiciye destek olunması gerek. Uygun maliyetlerle bina yapımı desteği verilmeli.

Bir de bu fabrikanın içinde kullanılacak hammaddeye ve yarı mamul hammaddeye gelelim. Bir fabrikanın içinde yapılacak üretimin tamamının o fabrikanın içinde yapılması mümkün değildir. Yani yan sanayi kullanılmak zorundadır. Bizim ülkemizde yan sanayi sektörü iyi durumda değil. Ayrıca bir fabrika kurduğunuz zaman kimse size mühendis, tekniker kullanma zorunluluğu getirmiyor. Siz bu işi bilmeyen insanları işçi olarak çalıştırıyorsunuz, bu insanlarla yapılan üretim ise gerektiği kadar kaliteli olmuyor. Devletin bunu çözmesi lazım. Bir torna tezgahı alan, atölye açıyor. Bu atölyelerde kişi hangi parçayı hangi malzemeden yapacağını dahi bilmiyor. O yüzden bu ülkede mühendislik de gelişmiyor. Unutmamak gerekir ki mühendislik bilgisi olmadan sanayide üretim gelişmez ve AR-GE çalışması da yapılamaz.

Çocuklarınıza bıraktığınız en büyük manevi mirasın ne olduğunu düşünüyorsunuz?

Serkan ve Gürkan adlarında 2 oğlum var, ikisi de şirkette çalışıyor. İnsanın çocuklarına bırakacağı en büyük manevi mirasın ahlak ve iyi bir eğitim olduğuna inanıyorum. Ben çocuklarımın üzerinde benim mesleğimi seçin diye hiç baskı kurmadım. Biri benim gibi makine mühendisi oldu aynı zamanda nano teknoloji üzerine doktora yaptı, diğeri de iktisatçı oldu.

Sektördeki kalitenin artırılması için tavsiye ve önerileriniz nedir?

Bir makine üretildikten sonra test aşamasından geçirilmeden piyasaya sürülüyor. Makine bir metal yığını değildir. Makinede metalin dışında ona hayat veren elektriksel kabloları ve idari sistemleri vardır. Bunların da kaliteli ürünlerden oluşması gerekir. Kalitesiz olursa kısa devreyle yangına sebep olur. Bunların önüne geçmek için makinelerin CE formasyonuna uygun üretilmesi gerek. Türkiye’de bu formasyonu olmayan makine üretilmemesi lazım ki, ülkede iş kazası sayısı da azalsın. Türkiye’de iş kazalarının çoğunun altında CE formasyonu olmayan makinelerin kullanılıyor olması yatıyor. Bu makineleri ürettikten sonra mutlaka belli bir süre denemesini yapmalısınız. Piyasaya sürmeden bütün testleri yapacaksınız. Biz AS METAL olarak ürettiğimiz tüm makineleri mutlaka test ediyoruz, test edilmemiş makineyi kesinlikle müşterimize teslim etmiyoruz.

Benim rakibim bunları yapmadığı zaman ise ortaya haksız rekabet çıkıyor. Onun malı niye ucuz diye sormak lazım. Önemli olan aynı kalitedeki malı daha ucuza yapmaktır. İşte o zaman başarılısın demektir. Ama hiçbir standartı olmayan, CE formasyonuna uygun üretilmeyen, test edilmeden piyasaya verilen bir ürünle yarışmak mümkün değil. Haksız rekabetin önüne sanayici geçemez. Bunun takibini devlet yapacak. CE işareti taşımayan makine üretilmeyecek. Bu da yaptırım getirmeden olmaz.